TICE – Turkish Integrity Center of Excellence

Adil ve etik davranarak rekabet avantajımı yitirirsem iş yapmaya nasıl devam edebilirim ki? Son derece haklı bir soru. Ama işin bir de, etik olduğu için rekabet avantajı kazanma yönü var. Özellikle de etik kodlara sahip global şirketlerin işbirliği yapmak istediği kuruluşlar için önemli bir avantaj sağlayabiliyor bu durum.

Yazı: Cüneyt YETGİN, AMiEX (CITA) Etik ve Uyum Yöneticisi,

Güler Dinamik Gümrük Müşavirliği A.Ş.

Bu noktada karşımıza, ABD’deki adı ile C-TPAT, Avrupa Birliği’ndeki ismiyle AEO ve ülkemizdeki adıyla Yetkilendirilmiş Yükümlülük Sistemi (YYS) çıkıyor. YYS, barındırdığı uygulamalar ve hem devlet hem de özel sektör tarafındaki geliştirmeler ile sağlanacak bir tür partnerlik yapısı ile şeffaflığa bir adım daha yaklaşılması noktasında atılacak önemli bir adım ve fırsat olarak beliriyor karşımızda.

Yolsuzlukla mücadele dendiğinde akla ilk gelen alan, genellikle gümrük işlemleri olur. Gerek OECD ve gerekse BM nezdinde gerçekleşen etkinliklerde, Türkiye’de TEİD öncülüğünde İstanbul Gümrük Müşavirleri Derneği tarafından yürütülen “Gümrük Müşavirleri Etik Beyannamesi” yaklaşımı bu nedenle büyük ilgi gören başlıklar arasında yer alıyor. Buradaki temel hedef; sektörün lokomotifi konumundaki Gümrük Müşavirliği şirketlerini etik yaklaşımları konusunda bir adım ileriye götürmek, yolsuzlukla mücadele ve etik prosedürlerini içeren Etik Yönetim Sistemi’nin bu şirketler nezdinde kurulmasını sağlamak, böylece çok daha şeffaf bir çalışma ortamı yaratarak nihayetinde etik konusunu sektörün tamamına yaymak olarak özetlenebilir. Bu yaklaşım, ilk bakışta iş dünyasının diğer alanlarında olduğu gibi sektör öncüsü ve nispeten daha büyük firmaları hedefliyor gibi algılansa ve diğer firmalarda alınganlık yaratma potansiyelini barındırdığı düşünülse de, iş yapma kültürünün değişiminin uzun bir süreç gerektirdiği göz önünde bulundurulduğunda etkin bir yöntem olduğu kabul edilmelidir.

Basmakalıp bir cümle gibi görünüyor ama küreselleşme gerçekten de iş yapma kültürümüz üzerinde engellenmesi çok da mümkün olmayan etkiler yaratıyor. Yolsuzlukla mücadele konusunda da durum farklı değil. Zira FCPA ve UK Bribery Act gibi ülkelerin kendi sınırlarını da aşan etkileri bulunan uygulamalar, bunun en güzel örnekleri…

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da gerçekleşen G20 OECD 5. Yıllık Yüksek Düzey Yolsuzlukla Mücadele Konferansı’nın açılış panelinde üzerinde önemle durulan konular, kayıt dışı istihdam ve çalışan hakları (sigortalı işçi çalıştırma, ücretlerin reel düzeyde gösterilmesi ve ödemelerin banka aracılığı ile yapılması) gibi temel sorunlar üzerine kuruluydu. İş yaşamı ile ilgili temel konuları halen tam olarak çözememiş bir sistem içerisinde çalışmak durumunda kalan şirketler, (özellikle de dolaylı temsil gibi bağlayıcı bir etki altında çalışan hizmet sektörü şirketleri) yolsuzlukla mücadele anlamında ciddi riskler ile karşı karşıyalar. Zira etkin bir etik yönetim sistemi sadece bir şirketin kendi iç dinamiklerinin kontrolünü değil, aynı zamanda tedarikçilerinin ve hizmet verdiği şirketlerin de uyum standartları içerisinde çalışmalarını gerektirir. Sadece bu durum bile başlı başına önemli riskler içeriyor. Nitekim yeteri kadar şeffaf bir yapı ile çalışmayan şirketlerden kaynaklanan riskler, etik ve uyum yön yönetim sistemi olan şirketler için bile küresel risk unsurudur.

OYUNUN YENİ KURALLARI

Gümrük Müşavirliği gibi alanlarda dolaylı temsilci sıfatı ile hizmet vermek durumda kalan şirketler, bir yandan kendi çalışanlarının iş görme kültürlerini değiştirme gayreti gösterirlerken, bir yandan da iş gördükleri kurumlar nezdinde bir itibar dengesi güderler ve son olarak adına hizmet verecekleri firmalar konusunda da seçici olmaya zorlanırlar. Tüm bu dengeleri doğru bir eksen üzerine kurmak ve riskleri minimize etmek, idari maliyetlerin yanı sıra doğru ve güvenilir müşteri ile çalışma güdüsünden kaynaklanan kazanç kayıplarını da beraberinde getiriyor.

Günümüzde artık küreselleşen ve bu evrilmenin önemli bir bölümünü tamamlamış dünya ticareti, bilişim sistemlerinin de etkisi ve katkısı ile çok farklı bir kimliğe bürünüyor. Bu değişimi getiren sistem ve uygulamalar standartlaştıkça oyunun kuralları da yeniden belirleniyor.

Bu yeni sistemler içerisinde öyle bir tanesi var ki, hem ticaretin güvenilir hale getirilmesinde, hem hızlandırılmasında ve basitleştirilmesinde, hem de şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele noktasında getirdiği dolaylı etkiler ile özellikle gelişme yolundaki ülkelerin yolsuzlukla mücadelesine katkısı bakımından gelecek vaat ediyor.

“BASIRETLI VE DÜRÜST” TICARET YAPANLARIN, SADECE GÜMRÜK İŞLEMLERİ ALANINDA KISITLI KALMAYACAK ŞEKILDE TEŞVİK EDİLMESİ VE SİSTEMSEL AYRICALIKLARDAN İSTİFADE EDEBİLMELERİNİN SAĞLANMASI, “KAYBETME ENDİŞESİ”NİN AZALMASINDA ÖNEMLİ KATKILAR SAĞLAYACAK.

ABD’deki adı ile C-TPAT, Avrupa Birliği’ndeki ismiyle AEO ve ülkemizdeki adıyla Yetkilendirilmiş Yükümlülük Sistemi (YYS), barındırdığı uygulamalar ve hem devlet hem de özel sectör tarafındaki geliştirmeler ile sağlanacak bir nevi partnerlik yapısı ile şeffaflığa bir adım daha yaklaşılması noktasında atılacak önemli bir adım ve fırsat olarak beliriyor karşımızda. Sistem, şirketlerin bir dizi koşulu, belirlenmiş standartlar çerçevesinde sağladığının tespiti halinde YYS olarak tanınması temeline dayanıyor. Bu standartlar ve koşullar arasında; şirket sahibi ve yönetim kurulu üyelerinin ceza ve mahkumiyet kararlarının bulunmaması; şirketin vergi kaybına yol açacak cezalar ile yüzleşmemesi; vergi, ceza ve sosyal güvenlik prim borcu bulunmaması; ticari kayıtlarının güvenilir ve izlenebilir olması; şirket mali yapısının güvenilir olması ve kalite yönetim sistemine sahip olunması gibi tam da G20 toplantılarında şeffaflık ile ilgili tartışılan eksiklikleri gideren ve denetleyen bir yapı öngörüyor. Ülkemizdeki uygulama, dünyadaki benzerlerinin aksine tek bir seviyede sertifikasyon öngörmesi nedeni ile ne yazık ki yeterince yaygınlaşabilirmiş değil.

YYS sistemi, sertifika sahibi şirketlere gümrük işlemlerinde maliyeti azaltıcı etkisi olduğu bilinen bir dizi önemli ayrıcalık ve kolaylık getiriyor. Sistemi uygulamaya koyan ülkeler arasında imzalanan karşılıklı tanıma anlaşmaları ile bir ülkede akredite olan şirket, anlaşmanın karşı tarafındaki ülke tarafından da akredite kabul ediliyor. Bu durum, şirketler açısından yadsınamayacak düzeyde ticari bir avantaj olarak karşımıza çıkıyor.

RİSKLERİ AZALTARAK İLERLEMEK

Tüm bu gerçeklerden hareketle Türkiye’nin YYS uygulamasını dünyadaki eşdeğer uygulamalarda olduğu gibi çeşitli seviyeler belirleyerek sınıflandırması, sistemin KOBİ’ler nezdinde de yaygınlaşmasının önünü açacak, kayıt dışını azaltacak ve sertifikasyon için gerekli standartlara uyum çerçevesinde farklı ölçeklerdeki şirketlerin de şeffaflık yolunda önemli bir adım atmasını sağlayacaktır. Böylece farklı ölçeklerdeki şirketlerimizin global ticari zincirin parçası olma şansını devam edecek ve yolsuzlukla mücadele riskleri de azaltılmış olacaktır.

Sistemin yaygınlaşması ile etik yönetim sistemine sahip şirketlerin, mevcut riskler nedeniyle endişe ile yaklaştıkları şirketlerin sayısı azalacak, her ölçekten sertifikasyon sahibi şirketlerle daha risksiz bir ortamda çalışmak mümkün olabilecektir.

Aksi taktirde bügün olduğu gibi kayıt içinde, belli standartlarda ve özellikle global firmalar ile iş yapan şirketlerin sırf yolsuzlukla mücadele risklerini almamak adına iş kaybı yaşama oranı her zaman yüksek olacaktır. Gerek sosyal sorumluluk ve gerekse küresel ticari yaşamın verimli da, uygun denetim mekanizmaları ile güçlendirilmiş, her ölçekten firmayı kapsayabilen bir YYS sistemi önemli ve kaçırılmaması gereken bir fırsat olarak görülmelidir.

Mevcut iş görme kültür ve anlayışları ile birlikte geliştirdikleri etik ve uyum yönetim sistemlerini iş yaşamlarına uygulayan ve bu sayede ilgili tüm yasal düzenlemeler nezdinde hareket eden, tüm kişi ve kurumlara hiçbir ay- rımcılık gözetmeksizin aynı mesafede duran, rekabet hukukuna saygılı, çıkar çatışmalarından uzak duran, çevreye saygılı, sosyal sorumluluk sahibi ve şeffaf şirketlerin, diğer bir deyişle “basiretli ve dürüst” ticaret yapanların sadece gümrük işlemleri alanında kısıtlı kalmayacak şekilde teşvik edilmesi ve sistemsel ayrıcalıklardan istifade edebilmelerinin sağlanması, “dürüst davrandığı için kaybetme endişesi”nin azalmasında önemli katkılar sağlayacaktır.

Dürüst Olduğum İçin Kaybetmek İstemiyorum!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir